BİR AYRILIK HİKAYESİ

bir ayrılık hikayesiÖz benliğimiz kendimiz olamadığımızda, bu durumu bize fark ettirmek için her türlü deneyimi yaşatır...

Saat çalmaya başladığında sabahın 7.00′siydi. Eliyle saatin zilini kapatmak üzere uzandı, öylesine isteksizdi ki uyanmak için; dokunuşuyla saat yere savruldu. Başını yastığın altına soktu, hiç kalkmak istemiyordu.

Saatin çalışıyla birlikte düşüncelerde zihninde uyanış içerisindeydi ve her biri kendisini ifade eden duyguları da çağırmaya başlamıştı. Unutmak istediği her şey uyanmaya başlamıştı. Aniden bir acı hissetti yüreğinde, midesi bulandı ve bu onun uyanmasına yetmişti. Doğruldu yatağın içinde ve başını ellerinin arasına alarak derin bir soluk aldı. Yeni bir gün başlamıştı ve hatırladığı ilk şey onun artık hayatında olmadığı, onu kaybettiği gerçeği idi. Tutkunun özlemini hissetti yeniden, onu kaybetmek istemiyordu… Ama nasıl?

İlerleyen zamana baktı, hazırlanmalıydı, çalışması gerekiyordu hiç istemese de! İstediği tek bir şey vardı, “O”… Banyoya girdi, duşu açtı, suyu tüm bedeninde hissetmeye başladı. Zihni yine onunla dolmaya başladığında suyu daha da soğuttu. Yok yok ondan kurtulmalıydı, iyi ki bitmişti, bir anda tüm hayatının onunla yada onsuz mahvolduğunu hissetti… Buz gibi suyun altında kendine gelmeye çalıştı. Onun daha fazla zihninde kalmasına izin vermemeli, zihnini boşaltmalı ve yeni güne başlamalıydı her şeye rağmen…

Yola koyulduğunda saat 8.00′di. Oldukça yoğun trafiğin içinde yalnız ama zihniyle sohbetteydi. Onun hayali geldi gözlerinin önüne, içindeki arzu yeniden uyandı. Onu yeniden görmek istediğini bir kez daha fark etti. Radyoyu açtı, çalan şarkı sanki özellikle seçilmişti, ayrılık acısını anlatmaktaydı şarkının sözleri. Midesine kramp girdi… İçinde cılız bir ses sormaktaydı “Bu acıyı daha ne kadar çekeceksin?” duymamazlığa geldi. Acı da olsa bu duyguları yaşamak güzeldi, adeta onu besliyordu…

Masasının başına geldiğinde yaklaşık 1,5 saat süren yolculuğunun nasıl geçtiğini farkında bile değildi. Aracının içinde otomatik bir robottan farkı yoktu. Her şey zihninde olup bitmekteydi, kendisi, çevresi, insanlar her şey yok gibiydi. Zihninin içinde yaşıyordu sadece. 10.30′da toplantısı vardı ona hazırlanmalıydı. Ama önce posta kutusunu kontrol etmek istedi. Tek görmek istediği ondan bir mesajdı. Her şeye rağmen! Kim bilir, belki… Ümit dolu düşünceler içinde mesajlara göz gezdirdi... Henüz bir şey yoktu, ama gelebilir diyordu zihni…

Toplantı, öğle yemeği derken gün geçmişti. Bu süreç içinde onu düşünmeye vakti olamamıştı. Şimdi kendisini daha iyi hissediyordu. O zihninde değilken daha iyiydi. Hatta oldukçada keyifli geçmişti günü. Bu keyfi sürdürmeye karar vererek bir dostunu aradı. Birlikte bir şeyler yiyerek laflayacaklardı. Aksi halde zihni onu yine ona mahkum edecekti. Nasılsa yine o girdaba yeniden girmeyi istemedi. Mantıklı yanı bu ilişkiyi hiç onaylamamaktaydı. Başlangıçta onca yıllık yaş farkını bir türlü kabul edemiyordu akıllı yanı ama ilişkinin devamında bunu hiç hissedemez olmuştu taki bu ona bir ihanetle hatırlatılana kadar. Evet bu ayrılık bir ihanetin sonucuydu kabul etmek istese de istemese de.

Yine aklı bulanmıştı. Gerçeklerle yüzleşmek enerjisini daha da düşürüyordu. En iyisi yine düşünmemekti, başarabildiğinde kendini daha iyi hissedebiliyordu hiç değilse. Gücünü yeniden toplayabilmesi için buna ihtiyacı vardı. Arkadaşıyla buluşmuşlar, oradan buradan laflamışlardı ama konu ona gelmişti. O anlattı arkadaşı dinledi, ondan başka bir şey konuşmanın anlamı yok gibiydi. Gece sonlanmış ve gene yatağında kendiyle baş başaydı. İçindeki cılız ses biraz daha güçlü sorgularcasına çıkıyordu; “Neden yaşanmıştı tüm bunlar?”

Coşku ve sevgi dolu bir çocukluk dönemi geçirmişti. Ergenliğe adım attığı yıllarda okuduğu kitaplar, dinlediği müzik, özgürlük anlayışı, yaşama bakışı farklıydı diğer insanlardan. Çılgınlık onun için sıradandı. Keyifliydi o yıllar. Gençlik yıllarında aile içinde beklenmedik olaylar sonucunda kendisini aile bireylerinin sorumluluğunu taşıyan ve yaşamı kontrol eden bir kimlikte buldu. Hayallerini zihninde bilinmeyen bir zamana ertelenmişti ve orada kalmışlardı. Yaşamı yeni şartlarının gereği biçimlendi. Yani başkalarının çizdiği resmin içindeydi ve o aslında onun resmi değildi. Sorumlulukları gereği yıllarca başkalarını mutlu etmek adına bu resmin içinde varlık göstermeye devam etti. Birde bunları kendi mükemmelliyetçi yapısı destekledi. -meli -malı'larla, kuralların içine sıkışıp kaldı yıllardır. Olgunluk çağlarında artık o resmin kendisine ait olmadığını fark etmişti, çıkış bulmak arzusuyla bir arayışa girmişti ki çok geçmeden ona rastladı ve onu ilk gördüğünde kendi resmini yapmaya karar verdi farkında olmadan. Ama zaman zihninde bıraktığı yerde değildi ve yaptığı resimde şimdiki zamanına uymuyordu. Birbirlerine duydukları aşkın etkisi ile bir müddet ilişkileri mükemmel bir şekilde devam etti ama o kadardı işte. Zamanla da alev söndü, ilişki bitti. İçindeki cılız ses biraz daha güçlenmiş olarak bir soru daha yöneltti. Şimdi ne yapacaksın?

Mehtaplı bir gecede mehtabı izlerken derin bir nefes aldı, artık biten ilişkinin ardından gidemezdi. Yeni resmin de kendisine ait olmadığını biliyordu. Oysaki o mehtabın denize vuran yakamozlarının içinde özgür olmak, bir balık gibi kaybolmak istiyordu. Yaşananlar, her şeye rağmen çok güzeldi, onu zenginleştirmişti, aşkı yeniden yaşatmış, var olduğunu hissettirmişti ona acı içinde de olsa. Artık kendine yepyeni bir resim yapma zamanı geldiğini anladı. Bu kez içindeki o minik sesi, kendi öz benliğinin sesini dinleyecek, dengeler içinde gençliğini bıraktığı yerden yeniden yaşatacaktı. Bu deneyim ona farkında olmadan çok şey öğretmişti. Hiçbir şey coşku dolu bir hayatı yaşamak için geç değildi.

Öz benliğimiz kendimiz olamadığımızda bu durumu bize fark ettirmek için her türlü deneyimi bize yaşatır. Yaşamda başımıza gelen her şey aslında ihtiyacımız olduğu için gelmektedir. Yaşanan her deneyimde amaç farkındalıklarımızın artmasıdır. Her deneyim bir ders içerir ve biz öğreneceklerimizi fark edene kadar da bazen aynı deneyim yıllarca başımıza gelmeye devam eder durur. Yaşanan tüm deneyimleri haklı, haksız, iyi, kötü, doğru, yanlış diye değerlendirirsek olayların içine sıkışır kalırız. Esas amacımız yaşadığımız deneyimlere dışarıdan bakarak olanı görebilmektir. Direnç göstermeden olanı olduğu gibi kabul edebilmektir.

Sevgiyle kalın

Fotoğraf: Skedonk - Flickr
Creative Commons Attribution-ShareAlike 2.0 Generic (CC BY-SA 2.0)

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.