Öğrendiğimiz ve bilince çıkaramadığımız için âcizleştirildiğimiz düşünce kalıplarımızın deneyim olarak tekrar tekrar yaşanıyor olması, robotvari davranışlarla eşdeğerde sayılır.
Naçizane bir benzetme yapıyorum sadece. Elbette ki kimseye robot deme hakkım yok. Bunu biliyorum. Ne var ki insanları incelediğimde gözlemlediğim onların yaşamlarında fark etmeden bağımlılığa dönüşen davranışlarının onları robot gibi davranmaya zorlamakta olduğu.
Robot dediğimiz zaman aklımıza önceden programlanmış görevleri yerine getirebilen elektro-mekanik bir cihaz geliyor. Robotlar doğrudan bir operatörün kontrolünde çalışabildikleri gibi bağımsız olarak bir bilgisayar programının kontrolünde de çalışabilirler. Kısaca onları yönetecek birilerine ihtiyaçları var.
İnsanla ilişkilendirdim çünkü bizlerin de bedenleri otonom sinir sistemine bağlı ve tıpkı bir robot gibi çalışmakta. Komutlar alıyor, komutları yerine getiriyor. Asıl üzerinde durmak istediğim ise bu değil, robotvari davranış modellerimiz.
Öğrendiğimiz ve bilince çıkaramadığımız için acizleştirildiğimiz düşünce kalıplarımızın deneyim olarak tekrar tekrar yaşanıyor olması robotvari davranışlarla eş değerde sayılır. Yani yapıldıkça alışkanlığa dönüşmüş, tekrarlandıkça da pekişen döngüleri oluşturmuş davranışlar ve biz bu davranışların bağımlısı olmuşuz. Başka türlüsü elimizden gelmiyor eğer biz onlara bilinçli olarak bakıp da ne anlama geldiğini idrak edemezsek.
Bu döngüler içindeki insanlar bu âcizleşmiş halleriyle sürekli kendilerinden daha güçlü gördükleri bireylerin ve/veya öğretilerin etki alanlarına girip onların istedikleri gibi davranma eğilim göstermektedirler. Örnekleyecek olursak bireylerden bağımsız bazen toplumların kuralları, kültürel gelenekler, değişen çağa rağmen batıl kalmış inançlar ve daha birçok örnek sıralayabiliriz.
Özetle insan robotvari davranışlarıyla bir anlamda kendini kurban rolüne koymakta ve kendini ifade edebilme fırsatını asla yakalayamamaktadır. Sürekli ezilen, örselenen, değersizlik duygusu deneyimleyen ve bunları yaptığını fark ettiğinde de kendisine öfkelenen bir davranış modelindedir. Fark etmek öfkesini artırır çünkü değişim için ihtiyaç duyulan farkındalığa henüz dönüşmemiştir.
İşte tam bu farkındalığın başladığı günümüzde dünyamız kıyamet dönemini yaşamakta. Kıyamet kelime anlamıyla yakılıp, yıkılmak, yok olmakla beraber esasen anlatılmak istenen kıyam etmek, ayağa kalkmak, kurban olmayı bırakıp kurgulanmış robotlar gibi yaşamamak.
Bizi robot gibi hareket etmeye zorlayan zihinlerimizdir. Sürekli konuşur, hiç susmaz. Bunu yapan zihnimizi izlersek onu keşfedebiliriz, nasıl çalıştığını fark edersek onu kontrol etmeyi de öğrenebiliriz ve böylece zihnimizi yeniden programlamak mümkün. Bu konu ile ilgili pek çok kaynağa da ulaşabiliriz.
Her şeyden daha önemlisi ve şu anda en çok ihtiyacımız olan şey kendimize inanmak, bu değişimi, dönüşümü başarabilme cesaretini kendimizde bulabilmek. Yaradan “İsteyin olur.” der. İstemek bu yolculuktaki mihenk taşı, olmazsa olmazı. Gerçekten, yürekten istersek başaramayacağımız hiç bir şey yok. Kendimizi yapabileceğimize inandırmak, kendimize sevgiyle sahip çıkmak, alışkanlık döngülerinden çıkana kadar sabretmek, yılmamak, vazgeçmemek.
Web Sitesi Hizmeti ~ www.altanakay.com
