Ne mutlu ki çocuklarımız sayelerinde bu dünya bir cennet olacak...
Parkta torununun kaydıraktan art arda kayışını seyretti. Ona hayran hayran bakarken babaannesi bir o kadarda endişe doluydu torunu için. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini durdurmak ve onu sakinleştirmek neredeyse imkansızdı. O gün kreşe göndermeyi başaramamışlardı. Yer gök birbirine karışmıştı sanki haykırışlarıyla...
Bu çocuk bir başkaydı, farklıydı. Kendi çocuklarını hatırladı. Onları büyütürken onları durdurmak için bir bakışı yeterdi. Mum gibi olurlardı. Meğer ne kadar kolaymış o zamanlar çocuk yetiştirmek. Zihninde geçmişinde gezinirken birden gözü torununa ilişti. Aman tanrım o da ne! Oyun parkının duvarının neredeyse en yüksek noktasında düştü düşecek. Ok gibi fırladı yerinden ne yapacağını bilmez bir halde. Ya haykırışıyla paniğe kapılıp da düşerse... Emanet çocuk ya bir şey olursa? Endişelerinin doruğa çıktığı anda torununun yanına ulaşmıştı ve sakince ondan aşağı inmesini söyledi, sesi yalvarış doluydu. Torununun ise dünya umuru değildi, öyle umarsızca yanıtladı ki bu isteği...
“Gelmem buradan her şeyi görebiliyorum, sen gel!”. Henüz dört yaşında bir çocuk için fazlaca özgürce bir cevaptı. “Ah kızım ah...” diye hayıflandı içinden, hep o bu çocuğu bu hale getirmişti... Şımarmıştı bir kere!
Gerçekten şımarmış mıydı bu çocuk? Neydi bu çocuğu bu kadar özgür kılan, yerinde tutamayan, denetime aldırmayan… Evet çağımızın çocukları bir farklı... Onlar bir misyon üstlenerek geldiler bu dünyaya ve bu dünyayı değiştirmeye kararlılar. Anne ve babalarına bir şeyleri göstermek, fark ettirmek için geldiler. Dünyamız ve yaşantılarımız her gün hızla değişmekte zaten. Fark edenler değişim rüzgarına kaptırdılar kendilerini ya fark edemeyenler, işte onların bir kısmına da bu çocuklar hizmete geldiler… Onlarla olmak bize bu gerçeği yaşatıyor, eninde sonunda öğreniyor anne, baba hayatın özünün yaşadıkları olmadığını...
Bizler, ebeveynler olarak kendi sınırlı düşünce kalıplarımız ve davranışlarımızla hayatı gördüğümüz kadarıyla algılıyoruz ve kendimizi de göründüğümüz kadarı zannediyoruz. Oysaki şimdiki çocuklar bizim göremediğimiz, aldılayamadığımız kısmının da farkındalar dünyanın. Biliyorlar ki insan eşsiz, tek ve değerli bir varlıktır. Her zaman sevilmeye ve sayılmaya layıktır. Bu değerli erdemlerin bilincinde davranarak bizlere öncelikle kendilerine saygı duymamızı öğretiyorlar. İsteklerine uygun koşullar bulamayınca sorun çıkarıyorlar ki sorunun kaynağına inelim ve fark edelim diye. Kendi içsel potansiyellerinin ve yaratıcılıklarının o denli farkındalar ki bunu her fırsatta ortaya koymaya çalışıyorlar. Bizlerin düşünce biçimlerimiz, sınırlayıcı davranış biçimlerimiz onların özgürlük anlayışına sığmıyor. İnsan özgür bir varlıkken bu kısıtlamalar niye! Bunu haksızlık olarak algılıyorlar ve tepki veriyorlar. Tepkileri öylesine açık ve çarpıcı ki...
Okullarımızın çoğu onların kişilik potansiyellerinin ortaya çıkmasına engel teşkil eden kısıtlayıcı ve geliştirmeyen eğitim programlarıyla eğitim verdiği için, okula gitmek onlar için işkence edilmekle eşdeğer anlam içeriyor. Hareketsizlik ve durağanlık onları hiperaktif yapmaya yetiyor. İçlerinde biriken enerjilerini akıtacak yer bulamayınca hareketleri giderek daha da hızlanıyor. Dikkatleri dağılıyor. Var olan yaratıcı potansiyelleri bastırılıyor. Oysaki bu çocuklar her şeyin en iyisine sahip olduklarını bildikleri bir bilinç boyutunda geldiler bu dünyaya ve anne ve babalarına da bunu göstermeyi istiyorlar. Değişim ihtiyacının farkındalar ve daha güzel bir dünya için biz ebeveynleri fark ettirdikleriyle bilinçlendirmeye çalışıyorlar. Ne mutlu bize ki varlar. Ne mutlu ki sayelerinde bu dünya bir cennet olacak. Onlar bizim geleceğimiz.
Sevgiyle kalın
Fotoğraf: Bruno Caimi - Flickr
Creative Commons Attribution 2.0 Generic (CC BY 2.0)
Web Sitesi Hizmeti ~ www.altanakay.com
