KENDİMİ YENİLİYORUM

kendimi yeniliyorumArtık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu...

O sabah yataktan bir hayli zor kalktı, sanki vücuduna onlarca yük yüklenmiş gibiydi. Gerinmeye çalıştı, sanki bu sayede biraz esneyebilir ve hatta gevşeyebilirdi. Gevşemek ona her zaman iyi gelirdi. İnsanın bir kasılan bir gevşeyen varlık olduğumuzu düşünürsek kasılma anlarımız yaşamımızın negatif, gevşeme anlarımız ise pozitif yansımalarını temsil etmektedir aslında. İnsanın bilinçaltı bunu bilir ve bilince aktarıldığında bedende değişim başlar. Gerinme ve gevşeme isteği içgüdüsel olarak gelmişti içinden.

Kendini biraz daha iyi hissederek banyoya ulaştı. Aynada kendi yüzünü gördü, gözlerine baktı, sanki başka birisi ona bakıyor gibiydi. Son zamanlarda bu duyguyu sıkça yaşar olmuştu. Gözlerinin içine bakarken kendini bir yabancı gibi gördüğü yetmediği gibi bazen özenle giydiği giysilerinin içinde de tanıyamıyordu. Giderek yabancılaşıyordu kendine.

Örneğin o gün bir iş toplantısı vardı ve o toplantıda kendini en iyi şekilde ifade etmesi gerekiyordu. Gardırobun önünde dakikalarca kaldı. Lacivert renkli takım, yok olmaz çarpıcı olsun mavi daha iyi, turkuaz fular nasıl olur, yok olmaz fujya daha mı iyi acaba? Çok abartılı, en iyisi siyah galiba... Aklı da kahverenginde kalmıştı. Yeni aldığı turuncu fular ne iyi olurdu. Of of ne zordu karar vermek ama bir şeyi çok iyi fark etmişti kararsızdı ve hatta belki de ne istediğini bilmiyordu. Öyle ya her şeyi bilmek durumunda değildi. İyi ama bu durum giderek ona onu yabancılaştırmamış mıydı? Kararlarında, seçimlerinde tereddütler yaşaması ve daha da önemlisi kendisini kendisine artık yabancı gibi hissetmeye başlaması bir şeylerin yolunda gitmediği sinyalini vermekteydi.

İnsanın kendini en iyi hissettiği an kendini en iyi şekilde ifade edebildiği andır. Kendini en iyi şekilde ifade edebilmek kendini tanımaktan geçer. Yaşam döngüsünün içerisinde dünyaya geldiğimiz andan itibaren bizlere öğretilen her şeyi kendi iç süzgeçlerimizden geçiririz, kendi algılarımıza göre değerlendiririz ve toplumun değer yargılarının katkılarıyla değerler ediniriz ve sonuç olarak da tüm bunlara inanırız. Artık belli düşünce kalıplarımız, şablonlarımız, değer ve inançlarımız vardır ve işin ilginç olan yanı çocukluğumuzun sürdüğü bu evrelerde tüm bunları sorgulamaksızın alırız. Bir gün tüm bunların bizim olduğunu aynaya baktığımızda oraya yansıyan görüntümüzdeki ifadesinde buluruz. Her zaman olumsuzluklar yaşanmaz ancak her varlık kendi içinde bir bireyse her varlığın kendine özgü içsel yapısı ve potansiyeli var demektir. Eğer çocuklukta bu değer ve potansiyellerin ortaya çıkışına izin verilmez ve bizler bir başka kişinin ki onlar genelde ebeveynlerimiz ve ardından öğretmenlerimiz oluyorlar, onların kendi değer yargılarının ve inanç kalıplarının sınırlı kareleri içinde eğitiliriz. Çoğu kez de bizim kendi özümüze ters düşen öğretileri zorla öğrenmek zorunda bırakılırız. İşte öğrenilmiş acizlik diye ifade edebileceğimiz olumsuz koşullar oluşmaya başlar ve fark edilene kadar da sürer gider. Fark ettiğimiz an artık kendimize yabancılaştığımız süreci başlamıştır.

Eğer aynadaki yansıyan yüzü ona bu duyguları yaşattırıyorsa o halde bir şeylerin değişmesi gerekiyordu artık... Değişim yenilenmek demekti ancak eski mevcut kalıp ve şablonlarla bunun gerçekleşmesi hiç de mümkün değildi. Öylesi mümkün olabilseydi bu güne kadar bir şeyler değişirdi, yolunda giderdi dahası kendi kendine yabancılaşmazdı. İşin ilginç olanı bu güne kadar bu değişimin kendiliğinden olmasını beklemekti. Oysaki görünen oydu ki fark edilmeyen hiçbir şey değişmiyor, yenilenemiyordu ve aynı kendi eski döngüsünde değişmemecesine yaşam sürüp gidiyordu...

Peki nereden başlamalıydı. Hangisi daha önemliydi. Dışarısı içerisinin bir yansımasıysa ki öyle olmalıydı o zaman iç sistemlerinde yeniden dizayn yapılması gerekiyordu. Tıpkı eski bir evin artık işe yaramayan tesisatlarının restorasyonu gibi. Evet gerçek şu ki artık onunda içinde onun diye ifade ettikleri artık onun için işe yaramayan bir tesisattan farklı değildi. Bunları düşünmek içinde bir sevinç duymasını sağladı ve diğer yeni fikirler parlamaya başladı. İçteki değişim ve huzur, yeni bir dış görünüm, yeni bir vücut dili onu kendi içsel farkındalığına götürecek ve kendi kendisine koyduğu engellere ulaşacaktı. Tüm bunlar ile yeni bir dizayn başlamış olacaktı. Adeta kendisini yeniden programlayacaktı. Buda yeni programın eskisi gibi çalışmayacağı gerçeği idi. Her şey bambaşka olacaktı.

Yepyeni bir hayatın ilk düşleriyle aynanın karşısından ayrıldı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu.

Sevgiyle kalın

Fotoğraf: Jo Munday - Flickr
Creative Commons Attribution 2.0 Generic (CC BY 2.0)

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.