AN’DAKİ FARKINDALIK VE ARINMA

an`daki farkindalık ve arınmaKendimizin var olduğumuzu deneyimlediğimiz tek zaman 'an'dır. Şimdi ve burada kalabilmek; bilincimizin açık olduğu ve tüm duyularımızla yaşadığımız an’ı hissettiğimiz zaman dilimidir. Anın dışında kalan zaman dilimleri zihnin faaliyetleridir, eylem içeremez sadece düşünce enerjisinde kalır.

Zihinde kalmak hiçbir eylem içermemesine rağmen enerji olarak düşüncelerimizin deneyime dönüşme potansiyelini oluşturur. İkilikçi düşünce algısında her düşüncenin, her eylemin eşit ölçüde bir karşılığı vardır. Bunu; 'ne ekersen onu biçersin' ya da sebep-sonuç ilişkisi biçiminde de ifade edebiliriz. Olayları bedensel bilincimizin içinde, zihinde kalarak ve kişisel algılayarak değerlendirdiğimizde ki bu bizim ego benliğimizin ihtiyaçları anlamına gelmektedir, o zaman mutlaka düşüncelerimizin karşılığı bir deneyimle buluşuruz. Eğer düşüncelerimizle korku ve endişeye odaklanıyorsak, odaklandığımız düşük vibrasyonun deneyimleri yaşamımızda oluşur. Başımıza korku ve endişe deneyimleyecek olaylar yaşarız. Ancak duyduğumuz olumsuz duygular zihnimizdedir. Çünkü kelimelerin enerjisi vardır ve manyetik bir alan yaratırlar. Çekim yasası gereği de bu manyetik alan mutlaka bir deneyimle ifade bulur.

Bir başka biçimde ifade edecek olursak zihnimizde neyi düşünüyorsak, neye odaklanıyorsak aslında o isteğimizi sadece düşünerek bilinçaltımıza kayıt etmiş oluyoruz. Bilinçaltımız her şeyi içeriksiz kaydeder. Kaydettiklerimiz kimi zaman geçmiş zaman dilimlerindeki geçirdiğimiz deneyimlerimizden ya da başkalarının yaşadıklarından duyduklarımızdan çıkardığımız sonuçların  genelleme yaparak tekrar olacağı endişesi ve korkusuyla ortaya çıkardıklarımızdır. Biz onları her hatırlayışımızda onların bilinçaltımızdaki gücünü artırırız, hem de geleceğe projeksiyon yaparak yeniden tekrar tekrar benzer bir deneyimin oluşmasına  imkan yaratmış oluruz. Farkındalıksızlık içinde bilinçaltımız bu tür kayıtları her an yapmaktadır.

Arınmak için bilinçaltı kayıtlarımızla buluşmamız ve onlarla yüzleşmemiz gerekir. Anın farkındalığı içinde olduğumuzda yani zihnimizi takip edebildiğimizde hangi enerji vibrasyonu yaydığımızın da farkında oluruz. Farkındalık anda olana müdahaleyi sağlar ve böylece  değişimi ve dönüşümü gerçekleştirebiliriz.

Andaki farkındalık için nötr algıya ve yaşamımızın sorumluluğunu almaya ihtiyacımız vardır.

Evrende her şeyin nötr olduğunu iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın olmadığı gerçeğini hatırlayacak olursak; herkesin yaşadığı deneyimler de kendi gerçeklerinin dışarıya yansımasından başka bir şey değildir. Birinin başına gelen bizimde başımıza gelecek diye bir şey yoktur. Çünkü herkesin yaşam planı, gerçeği ayrıdır ve herkes bunu kendi yaratır. Kendimiz için belirlediğimiz doğru ve yanlışlar bile zaman içinde süreçlere bağlı olarak anlam kaybeder veya değişikliğe uğrar. Örneğin çocuklukta sahip olduğumuz doğru ve yanlış kavramları gençlik ve olgunluk çağlarında değişime uğrar. Eğer içinde yaşadığımız toplumun veya bağlı bulunduğumuz çevrenin etkisinde kalırsak kendi doğru ve yanlışlarımızı belirlerken bile aklımız karışır ve kararsızlığa düşeriz.

Oysaki burada eğer evrende hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gerçeği ile değerlendirebilirsek sebebe değil de sonuca odaklanmış oluruz. Böylece oluşan deneyimin sorumlusunun da kendimiz olduğunu açıkça fark edebiliriz. Bu sayede kendi durumumuzun, zihinsel faaliyetlerimizin ve hatta tüm yaşamımızın sorumlusu olduğumuzu kabul etmiş oluruz. Kabulleniş haline geçiş bir anlamda teslimiyettir. Olana direniş yerine olanın içinde olanın  kendimizle ilişkisini fark edip, sonuca ve çözüme  odaklandığımız için 'aktif' bir teslimiyet içine girmiş oluruz.

Bu sayede kendimizi daha iyi tanıma fırsatını da elde etmiş oluruz. Kendimizle buluşup kendimizi anlamaya  başladığımızda, aslında kendimizin diğer insanlardan farklı olmadığını da görürüz.

Bu bize düşüncelerimizi fark etme ve zihnimizi izleme imkanı sunar. Eğer içinde bulunduğumuz durumu kabul edip, aktif teslimiyetle olaya yaklaştığımızda kişisel algılama yerine nötr algı biçimine geçmiş oluruz ki bu anda anı yaşamak demektir. Yaşadığımız deneyimlerin kendimizle ilişkisini, kurduğumuzda, olanı olduğu gibi görüp kabul ettiğimizde ve olayları kişisel algılama yerine kendi sorumluluğumuzun farkındalığı içinde bakabildiğimizde ve bu durumu bilinçli olarak yaşayabildiğimizde, ortaya sadece sevgi duygusu çıkar. Her an sevinç ve mutluluğa odaklanarak vibrasyonumuzu yükselterek sevinç, mutluluk ve coşku deneyimleyebiliriz. Bu sayede hem bilinçaltımızdaki bir kaydı kabulleniş ile bilince çıkarmış oluruz ki hem de bir arınma yaşarız. Anda, şimdide ne yaptığımızın farkında olduğumuz içinde bilinçaltımıza yeni bir  olumsuz kayıt yapmamış oluruz. Tam tersine mevcut olumsuz kaydın yerine neşe, sevinç, huzur deneyimlerimizi kaydederiz.

Yaşamımızı bu şekilde sürdürmeye devam ettiğimizde zaman içinde kendimizi daha hafif, daha özgür, daha mutlu hissetmeye başlarız. Çünkü içsel arınmamızı gerçekleştirdikçe sevgi bilincini çoğaltırız ki bu sayede etrafımıza yaydığımız yüksek enerji vibrasyonları sayesinde evreninde sevgi bilincinin artmasında rol oynarız. Yani hem kendimizin hemde evrenin yükselişine ve arınmasına katkıda bulunuruz...

Sevgimle

Fotoğraf: Alice Popkorn - Flickr
Creative Commons Attribution 2.0 Generic (CC BY 2.0)

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.