KİMLİKSİZ KİMLİKLER SAADETİN TEMELİ

Kimliksiz Kimlikler Saadetin TemeliUnuttuk sevmeyi, sevilmeyi, sevdalanmayı.
Anlık aşk kırıntılarıyla içimizdeki öz ile buluştuk ve onu arar olduk…

Mekân; yeryüzü... Yer; dünya... Zaman; şimdi!

Mevlana’mızın ifade ettiği gibi şimdinin içinde kimliklerden sıyrılmak, ölmek var. Benliklerin terki, sevdalı olmak var. Kendini görmek, kendini bilmek, aşk olmak var.

Kelimelerle ifade etmesi bile kolay olmayan bir gerçeklikten söz ediyorum. Tam anlamıyla bırakmak demek istiyorum aslında. Bırakmak her şeyi; tutunduğumuz, bağımlı olduğumuz, olmazsa olmazlarımız işte o zaman gerçek insan olmanın vasıflarıyla buluşabilir insan. Hiç de kolay bir şey söylemediğimi biliyorum çünkü yaşamın içinde o kadar çok şeyle özdeşleşmiş durumdayız ki sahip olduklarımızı kendimiz zannediyoruz. İsmimiz, cismimiz, yeteneklerimiz, ifadelerimiz, yaptıklarımız, yapamadıklarımız. Bunlar bizden bize olanlar bir de madde ile varlığımızın ifadesi var ki onun yükü çok daha fazla.

Öğrenilmişlik apaçık ortada, yüzyıllardan beri genlerimizle getirdiğimiz akaşik kayıtlarımızda, yüklenmiş anlamlarda ve her dünyaya gelişte deneyimlenen yaşamların içinde o kadar çok şey gizli ki. Onlar sayesinde başka şeyler de öğrendik insan olmayı öğrenirken. Kendimizi korumayı, kendimizi var etmeyi, saygı duyulmak için gayretlerimizi, koşullu sevgiyi, ben olabilmeyi, maddeyi, maddeye yüklediğimiz gücü, kendimizi kaybetmeyi, kendimizi unutmayı, sahte benlikler oluşturmayı.

Kimliksiz Kimlikler Saadetin TemeliUnuttuk sevmeyi, sevilmeyi, sevdalanmayı. Anlık aşk kırıntılarıyla içimizdeki öz ile buluştuk ve onu arar olduk kimliklerimizde, ona sahip çıkmak, onu kaybetmemek için çabaladık durduk. Ne kadar ben dedikçe o kadar acı çektik. İyice yokluk batağına saplandık. Kızdık, öfkelendik, suçladık, cezalandırmak istedik, öldürdük. Kimlikler öyle güçlendi ki her şeyi tehdit algılar olduk.

İyi dedik, kötü dedik. Ayırdık bizi bizden karşımıza koyduk. O kimlik bu kimlik, sen ben derken savaştık yüzyıllardır. Ne için hiç sormadık. Karşımızdaki kimdir sormadık. Sadece var olmaya çalıştık. Ben’e uymayanı yok ettik, sadece ben, benim düşüncelerim, benim fikirlerim, benim dediklerim dedik. Çünkü ‘benim doğrum’u öğrenmiştik. Tek bir doğru vardı ben’e göre kendi doğrusu. Oysaki herkese göre doğru vardı, bilemedik…

Benlik algısı içinde herkesin kazanması pek mümkün değildir. Herkes ben dediği için kaos, karmaşa içinde yaşadığımız dünya. En küçük birimden, en büyük birime kadar birbirini izleyen bir dizin halinde benliklerin içindeki oluşum. Bireyin kendi oluşturdukları, toplumun oluşturdukları hepsi iç içe. O nedenle var olan bu döngü süreklilik içinde devam etmekte. Bu döngüden çıkma ihtiyacımız var ki saadet ve barış  dolu bir dünya yaratabilelim.

Devam edecek…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.