YÜRÜYÜŞ DİYE YOLA ÇIKTIM

Yürüyüş Diye Yola ÇıktımHer şey bu kadar güzelken, bir müddet için adeta yok olduğumu hissettim. Nasıl olabiliyordu?

Pazar sabahları hep çelişkilerle uyanırım, bir yanım kalk yürüyüş yap derken öbür yanımda bütün hafta boyunca erken kalkmanın zihnimde yarattığı geç kalkma arzusuna karşılık olarak uyumamı ister ve ben bazen bunların hiçbirisini yapamam. Ama o pazar sabahı kendim için bir şey yapabilmek adına yürüme kararı aldım.

Evimin yakınlarında çöldeki vaha misali çam ağaçlarının arasında, içinde minik göletlerin, ördeklerin olduğu, çeşit çeşit çiçeklerin arasında bir yürüme parkuru var, oraya gittim. Parktan içeri girer girmez beni kuş sesleri karşıladı ve ara sıra da hafifçe esen rüzgarın dokunuşu. Bunların dışında her yer tarif edemeyececeğim kadar sessizdi. Yürüyüşe başladım, zihnimde düşünceler uçuşa uçuşa parkuru iki defa dolaştım ve durdum. Bu süreç içinde zihnime o kadar odaklanmıştım ki ne yürüdüğümü, ne kuş seslerini ne rüzgarı, ne çiçekleri, ne de çam ağaçlarının güzelliğini fark etmediğimi fark ettim. Sanki hiç yaşamamış gibiydim. Bunu fark etmek beni rahatsız etti birden. Her şey bu kadar güzelken, ve onların içinde bir müddet için adeta yok olduğumu hissettim. Nasıl olabiliyordu? Kendi kendimi nasıl yok etmeyi başarabilmiştim. Oysaki gözlerim görüyor, kulaklarım işitiyordu. Bense bu süreci zihnimde yarattığım illüzyonlarımla geçirmiştim. Hiçbiri gerçek değildi, içindeki de ben değildim. Ben parkta yürümekteydim. Düşüncelerimi hatırlamaya çalıştım onlarda yürüme tempom gibi hızla akmışlardı ve sadece duygu birikimleri bırakmışlardı zihnimde...

Bir banka iliştim ve bulunduğum ana kendimi sabitleyerek neler olduğunu anlamaya çalıştım. Hızlı yürürken, hızlı da düşünmüştüm. Adeta bir şeyleri yakalar gibiydim, anda yarışır gibiydim. Geçen süreyi fark etmedim, çevremi fark etmedim, düşünceleri kaçırdım. Varlığımı bile yok etmeyi başardım. O halde birde tersini denemeliydim. Bakalım o zaman neler olacaktı. Bu iş eğlenceli olmaya başlamıştı.

Evet parkurun başlangıcına geri döndüm ve bu kez bir öncekinin aksine tüm hareketlerimi yavaşlattım. Yaşadıklarım inanılmazdı, ayda yürüyen astronot gibiydim. Bacağımı kaldırıyor, yere basışımı hissediyordum. Bu arada bacak kemiklerimden kireçlenme sinyalleri veren sesler gelmekteydi. Bunları hızlı yürüme anında hiç duymamıştım. Hareketlerim anında bedenimdeki tüm adale ve kaslarımın dansına şahit oldum, kuş seslerinin bir melodi oluşturduğunu, çam ağaçlarının kokusunu, toprağın yumuşaklığını fark ettim. Bir ara gözlerimi de kapattım. Bu kez tüm bedenimi ve benim onun içimde olduğumu daha da net algıladım. En önemlisi zihnim bomboştu. Demek ki farkındalığa odaklanmak böyle bir şeydi. Tüm yürüyüşüm boyunca bedenimin bana ne büyük hizmette bulunduğunu, benim için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettim. Ben yavaşladıkça zihnim yavaşlamış, zaman durmuştu. Oysaki hepimiz zamanın ne kadar çabuk geçtiğinden şikayet eder dururuz. Anlaşılan oki zaman biz hızlı hareket edince hızlanıyor, biz yavaşlayınca da yavaşlıyor. O zaman telaş içindeki anlarımı hatırladım birden onca stresi boşuna çekiyormuşum, kendimi yavaşlatsam her şey daha kolay çözülebilecekmiş meğer. Bense hep zamanı yakalama telaşındaydım.

Evet sevgili dostlar bir pazar yürüyüşü bana o kadar çok şeyi fark ettirmişti ki. O günden sonra hayatım farkındalığım doğrultusunda daha yavaş ilerlemekte bana kattığı ise tarifi mümkün olmayan bir doyum.

Sevgiyle kalın

Fotoğraf: David J - Flickr
Creative Commons Attribution 2.0 Generic (CC BY 2.0)

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.